Dentiss Logo

Prof.Dr. Peker Sandallı

İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nde 1969 yılında Periodontoloji Anabilim Dalı’nı, 1980’li yılların ortalarında da Oral İmplantoloji Anabilim Dalı’nı kuran Prof. Dr. Peker Sandallı, Türkiye’de periodontoloji ve implantolojinin bugünlere ulaşmasına öncülük etti. 2010 yılında dünya genelinde 2 milyar dolarlık implant pazarının oluşacağının altını çizen Prof. Dr. Sandallı, 5–10 yıl içinde implant üretiminde zirkonyum ve kök hücrenin önemli yer tutacağını sözlerine ekliyor.
08.01.2008       12.11.46

İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nde 1969 yılında Periodontoloji Anabilim Dalı’nı, 1980’li yılların ortalarında da Oral İmplantoloji Anabilim Dalı’nı kuran Prof. Dr. Peker Sandallı, Türkiye’de periodontoloji ve implantolojinin bugünlere ulaşmasına öncülük etti. 2010 yılında dünya genelinde 2 milyar dolarlık implant pazarının oluşacağının altını çizen Prof. Dr. Sandallı, 5–10 yıl içinde implant üretiminde zirkonyum ve kök hücrenin önemli yer tutacağını sözlerine ekliyor.

 

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

1960 yılında İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Yüksek Okulu’ndan mezun oldum. 1964’te doktoramı diş dolguları ve tedavileri konusunda, Konsevatif Tedavi ve Endodonti Kürsüsü’nde verdim. Üç yıl sonra İngiltere’ye giderek Londra Üniversitesi’nde periodontoloji eğitimimi tamamladım. 1969’da doçent, 1973 yılında da İstanbul Üniversitesi’nin en genç profesörü olarak çalışmaya başladım. O zaman Türkiye’de periodontoloji bölümü yoktu. 1969’da ilk defa Türkiye’de Türk Periodontoloji Derneği’ni kurdum. Yine bu yıllarda İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nde Periodontoloji Kürsüsü’nü, yani Periodontoloji Anabilim Dalı’nı kurdum ve 15–20 yıl boyunca başkanlığını yürüttüm. Bir o kadar yıl da Türk Periodontoloji Derneği’nin başkanlığını yaptım.

 

 Amacım bütün üniversitelerde periodontoloji anabilim dallarının kurulmasıydı. Bunun gerçekleşebilmesi için Ankara’da, bakanlıklarda, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK’te büyük mücadeleler verdim. Eksik olmasın Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nden Profesör Gürhan Çağlayan ve Gazi Üniversitesi’nden Profesör Köksal Baloş, bu kürsünün kurulması için bana çok yardımcı oldular ve kendi fakültelerinde periodontoloji kürsülerini oluşturdular.

 

Bu periodontoloji kürsüleri de aynı dönemde mi kuruldular?

Hayır, Ankara’daki üniversitelerde 2–3 yıl sonra kuruldu. Zamanla Türkiye’de periodontoloji anabilim dalında bilim adamları yetişmeye başladı. Türkiye’de şimdi 600’den fazla periodontoloji ihtisası yapmış dişhekimi var. Ben periodontoloji kürsüsünü kurduğumda oral implantolojiyle de ilgilenmeye başladım. 70’li yılların başında Fransızlar’ın İğne İmplant dedikleri implant tipi vardı ve bizde 60’lı yıllardan itibaren blade implantlar piyasaya çıkmıştı. Bunlar plaka şeklinde çakılarak çene kemiğine yerleştirilen implantlardı. Silindir implantlar henüz piyasaya çıkmamıştı. Yani bugün en popüler olan implantlar o dönemlerde bulunmuyordu. Ben de Londra Üniversitesi’nde periodontoloji ihtisasını yaptıktan sonra Blade implantlar uygulamaya başladım. Hiç unutmuyorum 12 adet blade implant uygulamıştım. Bunların 6–7 tanesi başarısız oldu. Çünkü o zamanlar ne sterilizasyona riayet ediyorduk ne de teknik bakımdan blade implantlar çene anatomisine uygun olarak yapılıyordu, uzun ve büyük implantlardı. Onun için başarısız oldu. Böyle bir başarısızlıktan dolayı 1980’li yılların başına kadar implant yapmadım. 1983’te İsveç’in başkenti Stockholm’de Branemark ile tanıştım. Branemark’ın tekniği ve implanta getirdiği özellikler kafama çok yatmıştı. Branemark implantlarının ilk kursunu 1982 yılında Londra’da aldım ve implant sistemi olarak uygulamaya başladım. Sonra Corvent, Sterios implantlarını uygulayarak hem öğrendim hem de dişhekimlerine kurs yapmaya başladım.

 

 1984 yılında periodontolojiye bağlı olarak oral implantoloji bilim dalını, üç yıl sonra ise oral implantoloji anabilim dalını kurdum. Bilimsel olarak Türkiye’de periodontoloji ve implantolojinin benimle başladığını söyleyebilirim. 1987 ile 1992 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dekanlığını yaptım. Diğer üniversitelerde de periodontoloji gibi oral implantoloji anabilim dalının kurulmasını istedim; ancak diğer üniversiteler çeşitli nedenlerle bunu gerçekleştiremediler. 1997 yılında kendi isteğimle İstanbul Üniversitesi’nden emekliye ayrıldım ve Yeditepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nde Oral İmplantoloji Anabilim Dalı’nı kurdum. Demek ki bugüne kadar iki tanesi oral implantoloji ve biri de periodontoloji olmak üzere üç anabilim dalını kurmuş oldum. Aynı zamanda 1985–1986 yıllarında da Oral İmplantoloji Derneği’ni kurarark 3–4 yıl öncesine kadar başkanlığını yaptım ve görevi genç arkadaşlarımıza bıraktık. Böylelikle mesleğimde üç ihtisas dalım oldu. Zannediyorum ki bugüne kadar Türkiye’de üç anabilim dalı, iki dernek kuran ve üç ihtisas dalı sahibi olan başka bir dişhekimi yoktur.

 

Dünyada da çok itibar gördüm ve beni ICOI Dünya İmplantoloji Derneği Başkanlığı’na seçtiler. İki yıl önce İstanbul Osmanbey’de İstanbul Dental Center adı altında bu kliniği açınca artık üniversiteden de ayrıldım. Devamlı olarak periodontoloji ve implantoloji alanında kurslar veriyorum. Ayrıca çeşitli ülkelerden davetler alıyorum. Oralara gidip kendi uyguladığım vakalarımı gösteriyorum, konuşmalarımı yapıyorum. 2005 yılında New York Üniversitesi College of Dentistry’de oral implantoloji konusunda öğretim üyeliğine seçildim ve ABD’ye gidip orada da dişhekimlerine elli yılı bulan deneyimlerimi anlatıp dersler veriyorum.

 

Az önce yaptığınızı söylediğiniz kurslar düzenli mi?

DentoSan’da düzenli olarak kurslar yapıyoruz. Yirmi kişiye sabahları teorik öğretim yapıyoruz. Öğleden sonra da hasta üzerinde pratik yapılıyor. Tahmin ediyorum, Türkiye’de periodontoloji ve özellikle implantoloji konusunda yüzlerce dişhekimi yetiştirdim. Gayet başarılı implant uygulamaları yapıyoruz. Hem diş tedavilerinde hem periodontolojide hem de oral implantoloji konusunda kitaplarım var. Bunları yenilemeye çalışıyorum. Nitekim 1981 yılında çıkarmış olduğum Periodontoloji kitabımın ikinci baskısı da tamamlanmış bulunuyor ve Eylül ayından itibaren diş doktorları temin edebilecekler. Oral İmplantoloji kitabımın ikinci baskısını da hazırlıyorum. O da 2008 yılı başında basılacak.

 

Türkiye’de implant konusundaki eğitim sistemini genel olarak değerlendirebilir misiniz? Dünyayla karşılaştırabilir misiniz?

Türkiye’de implant eğitiminin üniversitelerin oral implantoloji anabilim dallarında verilmesini çok arzu etmişimdir. Çünkü böyle bir anabilim dalında, hem periodontolojiyle hem protezle hem de ağız ve çene cerrahisiyle ilgili elemanlardan meydana gelmiş bir grubun bu eğitimi yapması gerekiyordu. Nitekim benim İstanbul Üniversitesi’nde kurduğum kürsüde diğer disiplinlerden gelen arkadaşlarımız da vardı. Onlarla gayet güzel bir eğitim veriliyor. Fakat diğer fakülteler buna riayet etmediler. Bölük pörçük protez, cerrahi ve periodontolojide implant yapılmaya başlandı. Dolayısıyla birbirlerini tamamlaması gereken bir disiplin olduğu halde, onlar bunu tamamlayamadan herkes kendi yolunda yürümeye başladı. Bu bence bir eksiklik. Ama son yıllarda implant konusunda çok fazla gelişme oldu. Bu gelişmelerdeki ana amaç pratisyen dişhekimine implantı uygulatmak. Çünkü hekim hem protez hem cerrahi hem de periodontolojiyle uğraşıyor. Yani implant açısından bütün bunları bizim pratik şekilde öğretmemiz gerekiyor ki her şeyinden kendisi sorumlu olsun. Bundan 15- 20 yıl önce bu implant uygulamasının bir ekip işi olacağını söylüyorlardı. Çünkü o zaman teknoloji bu kadar ilerlememişti ve eksiklikler vardı. O eksiklikleri disiplinler tamamlıyordu. Ama şimdi Türk Dişhekimleri Birliği de implantı ihtisas dalı olarak kabul etmedi. İmplantın pratisyen dişhekiminin uygulayacağı bir dal olduğunu söyledi. İhtisas dalı olarak ortodonti, protez ve periodontoloji olabileceğini savundu. Öyle olunca da pratisyen dişhekimleri de implantı sadece kurslardan öğrenmeye başladılar. Yani çeşitli implant firmalarının kurslarını alarak muayenehanelerde implant uygulamaya başladılar. Çünkü implant para getiren bir olay. Para getiren olaya da dişhekimi çok sıcak bakıyor. Fakat bir eksiklik var. Geçtiğimiz Haziran ayının son haftasında Bakü’deki uluslararası bir kongrede yaptığım sunumda, implant uygulayan dişhekimlerinin sadece bir tek sisteme bağlı kalmamaları üzerinde durdum. En az altı, yedi implant sistemini birden öğrenip çenenin kemik yapısına, kemik miktarına, hastanın genel sağlığına göre farklı implantları kullanmak gerekiyor. Ama hekim ekonomik sorunları nedeniyle sadece bir implant sistemine bağlı kalmak zorunda kalıyor. Her vakaya da tek bir implant sistemini uygulamak istiyorlar. O zaman da başarısızlıklar geliyor. Hâlbuki hastanın kemik kalitesi zayıf ya da kuvvetli olduğunda ve genel sağlığı bozuksa ona uygun implant sistemi seçilip uygulandığı takdirde yüzde 99’lara varan başarı elde edilmiş oluyor. Bu konu üzerinde maalesef hiç kimse durmuyor. Bu bütün dünyada böyle aslında. Farklı implant sistemleri mevcut. Her implant sisteminin ayrı bir seti ve eğitimi var. Onun için implant eğitimi çok önemli. Üniversitelerde de bunlara daha çok zaman ayırmak lazım. Çünkü dünyada implant konusunda ekonomik bakımdan aşağı yukarı 2010 yılında iki milyar dolarlık bir pazarın oluşacağı söyleniyor. Şu anda pazar 400 – 500 milyon dolar civarında ve gittikçe büyüyor.

 

Artık son teknolojilerin de eklenmesiyle daha değişik implantlar yapılmaya başlandı. Örneğin önümüzdeki 5-10 yıl içinde metal-titanyum implantların tamamen piyasadan kalkacağı, yerlerini zirkonyum implantların alacağı söyleniyor. Bu yıl itibariyle ben de zirkonyum implantlar uygulamaya başladım. Titanyum ve alaşımlarından yapılmış implantlar, doku içerisinde daha çabuk yozlaşmaya müsait ve bu moleküller veya parçacıklar hastanın karaciğerine, dalağına, beynine gidiyor. Bu metal uygulamasını onun için Avrupalılar istemiyorlar. Amerikalılar buna pek aldırmıyorlar. Ancak bu yıl içinde Amerikalılar da zirkonyum implantın uygulanmasına karar verdiler. ABD’de FDA adında bir kurum var. Bütün gıda, ilaç ve ilgili malzemeler buradan onay almadan piyasaya çıkamıyor. FDA onayını verdi ve dolayısıyla bu da zirkonyum implantların gelişimini sağladı. Bu bakımdan çok büyük avantajlar ve kolay uygulama teknikleri getiriyor. Bu sene New York Üniversitesi’nde vermiş olduğum konferansta uyguladığım zirkonyum implantlar büyük bir ilgiyle karşılandı. Şimdi Türkiye’de zirkonyum implantlar ile ilgili uygulamalı kurslar düzenliyor ve bildiklerimi meslektaşlarıma da aktarmaktan büyük bir zevk alıyorum. Daima içimde yenilikleri takip etmek, öğrenmek ve öğretmek arzusu var. 2010 yılına kadar her muayenehaneye implant uygulaması girmiş olacak.  

 

2010 yılında 2 milyar dolarlık bir pazar oluşacak dediniz. Türkiye’de de bundan beş yıl öncesine 5- 10 firma varken bugün 50’nin üzerinde firma var.

15 yıl önce sadece implant firması olarak DentoSan vardı. Bir tek implant firması vardı o da Güney Diş Deposu’yla ortak çalışıyordu. Şimdi ise 50’nin üzerinde implant firması ve binin üzerinde implant uygulayan dişhekimi var. Bu meslektaşlarımız hastalarında karşılaştıkları problemleri telefonla, mail ile filmleri yollayarak bildiriyorlar, tartışıyoruz ve en iyi tedavi planlamasını yapmaya çalışıyoruz.

 

Bu gelişim devam ederse 2010 yılında Türkiye’de de firma sayısı 100’ü bulacak gibi görünüyor. Dolayısıyla burada, dişhekimlerinde özellikle implant alırken ya da kullanırken implantları neyine göre, nasıl değerlendirmeli?

Dişhekimi hangi firma kendisine daha çok hizmet veriyorsa, yani kapısına implantı hemen götürüyorsa veya bazı avantajlar tanıdıysa doğal olarak orayı tercih ediyor. Fakat sadece buna bağlandığı takdirde her hastaya aynı implantı kullanıp kullanamayacağını hiç düşünmüyor. Bazı implantlar var. aşağı yukarı 500–600 dolar değerinde. Bazıları ise sadece 100 dolar civarında. Daha pahalıları da mevcut. Ama şunda da bir gerçek payı var. Bizim Puretex kaplama dediğimiz bazı implantlar hala pahalı. Kopyasını yapmış olan implantlar onun 1/3’ü fiyatına falan satılıyor. Onun için dişhekimi vakanın durumuna göre çeşitli implant sistemlerini uygulamak durumunda olmalı. Tek bir ürün bana avantaj veriyor diye sadece o implanta bağlı kalmamalı.

 

Biraz Dentosan’dan bahseder misiniz?

DentoSan, başlangıçta benim aile şirketim olarak kuruldu. Önce OralSan’ı kurduk, ondan sonra 90’lı yılların başarında DentoSan’ı faaliyete geçirdik. Firma sadece implant malzemeleri getirip dağıtımını yapıyordu. Zamanla işi Hadi Kayserilioğlu’na devrettik. Her şeyi Hadi Bey yürütüyor. Ben de kendisini yönlendiriyorum. Dentosan gerçekten çok kaliteli implantlar getiriyor. Bir kere Innova dediğimiz Kanada şirketi, Oraltronics’i satın aldı ve çok da geliştirdi. Burada çok güzel vidalı implantlar var. Çeker çekmez vidalıyorsunuz, üzerine de hemen aynı anda diş koyuyorsunuz. Muayenehaneye gelen hasta dişini kaybediyor, yerine önce implant ve üzerine yine diş konuyor. Hasta muayenehaneden yeni bir dişle çıkıyor. Böyle bir sistem var. Ayrıca Pitt-Easy adında Dentosan’ın getirdiği, benim de 25 yıldır kullandığım bir implant var. Fakat titanyum plazma sprey kaplıydı o implantlar. Yaklaşık olarak 8-9 yıl önce FBR kaplı yaptılar. Yani TPS üzerine kalsiyum fosfat kapladılar. Böylelikle aşağı yukarı 1.5 ayda ostegrasyon sağladılar. Dünyada ilk defa 2006 yılının sonunda titanyum implant yüzeyini nanoteknoloji sayesinde kollagene benzettiler. Öyle bir implant yüzeyi yaptılar ki implant çene kemiğinin içine konduğu zaman kemik hücreleri implant yüzeyini kollagen yapı gibi algılıyorlar. Yani yabancı bir cisim değil. Dolayısıyla implant yüzeyinde son derecede süratli bir büyüme yapıyorlar ve kemik oluşturuyorlar. Bu biomimetik-nano teknolojiyle meydana getirildi. Zeminde kolay kolay bakteri de tutunamıyor. O bakımdan da büyük bir avantaj sağlıyor. Dünyada en çok satan implantlar silindirik yapıda olanlar ve mini implantlardır. Blade implantlar çok iyi sonuç vermelerine rağmen, uygulama zorluğundan dolayı artık imal edilmiyor.

 

Mini implantlar hakkında kısa bir bilgi verebilir misiniz? Nasıl uygulanıyor bu implantlar?

Bu implantlar ilk defa 1999 yılında Amerika’da çıktı. Ben de tesadüfen Almanya’daki bir kongrede sergiyi gezerken bu implantları tanıtan bir doktorla karşılaştım. İlk baştabana çok mantıklı gelmedi. ‘Silindir implantlar kalın, niye bu küçük implantlar’ diye düşündüm. Ama implantları aldım ve ilk olarak da kayınvalideme uyguladım. Bir de baktım ki çok iyi sonuç verdi. Hala dört tane implantla 90 yaşına rağmen protezini kullanıyor. Çünkü operasyonu çok basit. Yani mini travma meydana getiriyor, anestezi yapıyorsunuz. Beş ila on dakika içinde dört tane implantı vidalıyorsunuz ve protezin içine onu tutan metal yuvaları koyuyorsunuz. Çok yaşlı, diyabetli, kalbinden dolayı kan sulandırıcı kullanan, bazı kemik inceliği ve gelişim bozukluğu olan hastalarda fevkalade güzel sonuçlar veriyor.

 

Kemik yapısı sağlıklı olan vakalarda bu implantlar neden tercih edilmiyor?

Kemik yapısı sağlıklı olan vakalarda da bu implantı kullanabilirsiniz. Ama bazen kemik yapısı sizi yönlendiriyor. Kemik yapısı eğer kalite bakımından zayıfsa Mini implant tutmaz. Mini implantlar sadece D1 ve D2 kemiklerde kullanılır. Hastanın mermer gibi sert kemiği var ise o zaman Mini implantları tercih ediyoruz. D3- D4 gibi daha yumuşak kemik varsa o zaman muhakkak silindir implant tercih ediyoruz ki hayat boyu kullanabilsin. Ağzında diş kalmamış. Bir hastaya siz 15 tane de Mini implant koysanız, kemik yapısı çok iyi değilse, oraya yapacağınız sabit köprü, implantlara zarar verebilir. Ama orada sabit bir köprü yapacaksanız, kalın implantlar yerleştirmelisiniz. Altı ay kemikte iyileşme süresi boyunca hastanın sabit veya haraketli protezini tutturmak için yine Mini implantları geçici implant olarak kullanıyoruz. Ama altı ay sonra sökmek istediğinizde öyle bir kaynama olmuş ki Mini implant sökülemeyebiliyor. O zaman onu da yapacağımız köprünün içine dahil ediyoruz.

 

İmplantın geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Beş-on yıl içerisinde implantlar zirkonyum olmaya başlayacak. Çünkü zirkonyum doğadan çıkan bir madde. Beyaz, vücutta iyonlara ayrılmıyor, estetik olarak titanyum gibi diş etinde siyah-grimtrak renk değişikliği yapmıyor, post-abutment gibi ikinci bir parçası yok. Bu nedenle de daha az masraflı ve ayrıca post ile implant gövdesi arasında bir aralık oluşmadığı için başarısızlık çok az oluyor ve kemikle osseointegrasyona daha iyi giriyor. Daha sonra ise kök hücre ile implant yapılmaya başlanacak. Yani biz hastadan kök hücre alacağız ve laboratuvara göndereceğiz. Onlar bizim istediğimiz dişi, bazı sinyaller göndermek suretiyle yapacaklar. Diyelim ki alt ikinci küçük azı dişini o sinyallerle üretecekler ve bu yeni oluşumu bize gönderecekler. Biz de o oluşumu çene kemiğinde açtığımız oyuğa yerleştireceğiz. O üçüncü bir dişlenme olarak yavaş yavaş sürecek, yerini alacak. Mesela bir İtalyan dişhekimi alt çenede kanser olan, tamamen alt çenesi alınan bir vakada bunu tecrübe etti. Dişhekimi öncelikle alt çene şeklinde matris yaptı. Yani delikli içi boş bir kalsiyumdan alt çene şeklinde sert bir doku yaptı. Onu hastanın sırtındaki kasları arasına yerleştirdi ve bir yıl sonra o deliklerden giren kök hücreler, matrisin içinde kemik oluşturdu. Bir yıl sonra da sırttan o çene kemiği alındı ve hastaya taktılar. Bunun gibi dört yıl önce California Üniversitesi’nde bir farenin bütün dişleri kök hücre ile üretildi. Fakat istikbaldeki amaç; köpekbalıklarındaki dişleri insanlara tatbik edebilmek. Çünkü köpek balıklarındaki dişler aşındıkça yerine yenisi çıkıyor. Eğer bunu keşfedebilirlerse o zaman insanlarda dişsizlik diye bir şey olmayacak. Bir iğne ile o hücreler çene kemiğine gönderilecek ve orada dişler çıkacak.


YASAL UYARI: Bu yazı/haber/makalenin bütün yayın ve çoğaltma hakları VESTİYER YAYIN GRUBU'na aittir. Kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen iktibas edilmesi yasaktır.
Reklam
Reklam

Yorum Ekle
Copyright © 1989-2024, Vestiyer Grup, Tüm Hakları Saklıdır.