Dentiss Logo

Dişhekimliği & Hipnoz

İnsanoğlunun varlığıyla birlikte ortaya çıkmış olan hipnoz, 20. yüzyılın başlarından beri çok daha yaygın bir şekilde diş tedavisinde kullanılıyor. Bu yöntem ülkemizde hak ettiği yeri henüz bulamamış olsa da son yıllarda gerek dişhekimleri, gerek psikiyatrlar ve psikologlar hipnoza büyük ölçüde rağbet gösteriyorlar. Diş tedavisinde hipnoz sakıncalı mı, değil mi” ve “Hipnoz konusundaki yanlış bilgi ve önyargılar  nelerdir” sorularını Prof. Dr. Muzaffer Ateş’e sorduk.
22.01.2008       18.30.59

İnsanoğlunun varlığıyla birlikte ortaya çıkmış olan hipnoz, 20. yüzyılın başlarından beri çok daha yaygın bir şekilde diş tedavisinde kullanılıyor. Bu yöntem ülkemizde hak ettiği yeri henüz bulamamış olsa da son yıllarda gerek dişhekimleri, gerek psikiyatrlar ve psikologlar hipnoza büyük ölçüde rağbet gösteriyorlar.

 

Dişhekimlerinin buluşma noktası Dental İstanbul’da en çok tartışılan konulardan biri de dişhekimliğinde hipnoz oldu. Özellikle diş hekimi korkusu yaşayan hastalarda etkili bir yöntem olan hipnoz, iletişime açık 7’den 70’e tüm insanlara uygulanabiliyor. “Diş tedavisinde hipnoz sakıncalı mı, değil mi” ve “Hipnoz konusundaki yanlış bilgi ve önyargılar  nelerdir” sorularını Prof. Dr. Muzaffer Ateş’e sorduk.

 

Hipnoz, diş tedavisinde ilk olarak ne zaman nerede uygulandı?

 

Hipnozun ilk uygulanışı çok eskilere dayanıyor. Aslında hipnoz, insanoğlunun varlığıyla birlikte ortaya çıkmış olan bir olgu. Çok eskiden beri başka isimler altıda kullanılmış ama günümüzde maalesef ülkemizde çok yaygın değil. Yurt dışında ise 20. yüzyılın başlarından beri çok daha yaygın bir şekilde diş tedavisinde kullanılıyor. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra daha da yaygınlaşmış durumda. Ülkemizde hak ettiği yeri henüz bulamamış olsa da son yıllarda bu konuda büyük gelişmeler yaşanıyor. Çeşitli kongreler yapılıyor; ilgi çok fazla. Gerek dişhekimleri, gerek psikiyatrlar ve psikologlar büyük ölçüde rağbet gösteriyorlar. Hızla yayılıyor; umarım gelecekte daha yaygı olarak kullanılır.

 

Peki ya Türkiye’de ilk ne zaman uygulandı?

 

Bununla ilgili ciddi kayıtlar yok. İlk olarak 1960 yılında İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi’nde bir doktora çalışması yapıldı. Benim hipnozla ilgili 4-5 tane yayınım var. Onun dışında çeşitli hekimlerin yaptıkları çalışmalar var; ama ciddi olarak derlenmiş, bildiriler halinde sunulmuş çok fazla vaka olduğunu söyleyemem. “Biliçli Hipnoz” adlı bir dernek var; onun çalışmaları toplanıp yurt dışındaki kongrelerde sunulmuştu. Aynı derneğin çalışmaları devam ediyor. Ancak üniversitelerde hipnoz konusu ne yazık ki pek rağbet görmüyor. Birçok hekim bunu pratik hayatlarında, muayenehanelerinde uyguluyor. Yine üniversitede 1960’lı yıllarda Psikiyatri bölümünde Recep Doksat’ın yaptığı bir uzmanlık tezi var. O da bildiğim kadarıyla tıp fakültesinde hipnoz konusunda yapılan tek tez. Maalesef hekimlerimiz de hipnozu bilmiyorlar. Daha doğrusu, hipnozu bilmeyen hekimlerin sokaktaki insandan farkı yok ve bu konudaki yaklaşımları da uygunsuz oluyor. “Boş verin hipnozu” diyorlar.

 

Dişhekimleri hipnoza nasıl bakıyor?

 

Dişhekimliği, hipnoza en yakın tıp branşı. Dişhekimine gelen bir hasta zaten verilen telkinlere açık. Bir de dişhekimlerinden genelde herkes korkar. Bir endişeyle ya da gerginlikle doktora gidilir. Buna hele bir de geçmişte yaşadığı kötü bir tecrübe eklenmişse korku çok ciddi boyutlara ulaşabiliyor. Bu yüzden hipnozun en yaygın olarak kullanıldığı alan diş hekimliği ve sonra da psikiyatri.

 

 

Dişhekimlerinin çoğu bu yöntemi tercih ediyor mu?

 

Kesinlikle tercih ediyorlar. Bu yöntemi öğrenmek isteyen çok arkadaş var. Son yıllarda kurslar düzenleniyor. Meraklı olan hekimler, bu işi daha önce yapanların yanına gidip bir şeyler öğreniyorlar.

 

Peki, hastalar hipnoza nasıl bakıyor?

 

Aslında insanların aklında hep yanlış bilgiler var. Bunda da pek haksız sayılmazlar; çünkü hipnoz yöntemi basın-yayında çok farklı lanse ediliyor. Filmlerde,  romanlarda işin şov yanı gösteriliyor. Hipnoz olanlar gidip adam öldürüyorlar, ruhlar ve geçmiş hayatlar işin içine giriyor, hele bazı hekim olmayan kişilerin “Ben hipnozla hastaları şöyle tedavi ediyorum; onları geçmiş hayatlarına döndürüyorum, ruhlarla ilişkiye geçiriyorum” gibi yaklaşımları, hipnozun insanların aklında olumsuz bir yer edinmesine yol açıyor. Mesela bir hastama “Size hipnozla yardımcı olabilir miyim?” dediğimde “Benim ruhlarla işim olmaz” cevabını vermişti.

 

Ancak insanları suçlayamayız; çünkü onlara bu şekilde öğretiliyor. Bunun tıbbi bir tedavi yöntemi olduğu ne yazık ki az biliniyor.

 

İnasanlar zamanla bilinçleniyorlar değil mi?

 

Evet. Özellikle internetin bu kadar yaygınlaşmasıyla, insanlar bu konuda hizmet veren caddi sitelerden faydalanmaya başladı; böylece hipnozla tedavi olmak isteyenler en azından temel bilgilere ulaşabiliyorlar.

 

Hipnozun Türkiye’deki geleceğine nasıl bakıyorsunuz?

 

Evet. Bu konuda oldukça umutluyum. Düzenlenen kurslara yoğun talep var. Dişhekimlerine yönelik çalışmalar var. Orada hem teorik hem pratik bilgilerimizi aktarmaya çalışıyoruz.

 

Peki, hipnoz altındaki hasta hiçbir şey hissetmiyor mu?

 

Hipnoz deyince akla uyku gelse de, aslında hipnoz altında olan insan uyumaz. Adının uyku olarak bilinmesinin sebebi ise hipnoz altındaki kişinin uyuyan bir insana benzemesi. O yüzden mitolojideki Uyku Tanrısı Hypnosis’den esinlenerek bu yönteme hipnoz adı verilmiştir. Acak kişi hipnoz altındayken her şeyin farkında. Zaten buna “Bilinçli Hipnoz” diyoruz. Kişi hipnoz esnasında kendinden geçmez; çevresinde olup biten her şeyin farkında olduğu için istediği soruya istediği şekilde cevap verir. Sadece sıkıntılarını, korkularını, endişelerini kafasından silip atabiliyor. Bir de şu var: Hasta hipnoz esnasında hiçbir alet kullanılmadan, enestezi yapılmadan bütün tedavilerin yapılacağını sanıyor. Bu her zaman mümkün olmuyor. Ancak bazen çok ciddi ameliyatları bile hiç iğne yapmadan, uyuşturmadan yapmak mümkün; ama önemli olan o değil. İğne korkusu olan, dişhekimlerinden korkan birini düşünelim. Burada onun istediği ağrı duymamak, korkularını yenmek. Onları yendikten sonra zaten iğne de yapılsa da hiçbir korku duymuyor. O sırada genellikle kişiyi e sevdiği yerlerde gezdiriyoruz. Yani hipnozdayken biraz hayal gücünü kullanıyoruz. “Şu anda güzel bir deniz kenarında ya da dağlık bir yerde yürüyüşe çıkabilirsiniz, havada uçabilirsiniz, suya dalabilirsiniz” diyoruz. Bunları kafasında canlandırdığı zaman gerçekten ordaymış gibi hissediyor; buna halüsinasyon diyoruz. Sonra da iğne yaptığımızda hiçbir endişesi olmuyor, iğnenin acısını da pek duymuyor. Orta derecede derin hipnoza girenlerdeyse anestezi yapmadan da hiçbir ağrı, sızı hissettirmeden işlemleri yapmak, diş çekmek, kanal tedavisi yapmak mümkün. Önemli bir nokta daha var: Bazı kişilerde bütün lokal anesteziklere, yani uyşturucu iğnelere alerji olabiliyor; bu gibi durumlarda hipnoz tek çare oluyor. Şunu tekrar vurgulamak istiyorum: Hipnoz her derde deva değil, bir  tedavi yöntemidir. Başarılı olur ve bazı durumlarda hem hastayı hem hekimi çok rahatlatır.

 

Size bu konuda sıkça sorulan sorular neler?

 

“Ya uyuyup da uyanmazsam?” sorusuyla sıkça karşılaşıyoruz. Öyle bir şey söz konusu bile değil. Şimdiye kadar dünyada hipnoza girip de çıkamayan olmamış. Şu anda sizi çok derin bir hipnoza soksam ve evime gitsem siz burada bir müddet sonra normal fizyolojik uykuya dönersiniz ve sonra dinlenmiş bir şekilde kalkarsınız.

   

 “Hipnoz sırasında bilincimi kaybedip her şeyi söyler miyim? Sırlarım açığa çıkar mı?” sorusu da sıkça soruluyor. Kişiyi, çok derin hipnozda bile olsa sosyal ve ahlaki değerlerinin dışında bir davranışta bulundurtmazsınız. Bu yüzden istemediği bir şeyi söylemez; isterse de yalan söyler.

   

 Birde bazı kimseler “Ben hipnoza girmem, benim iradem çok güçlü” diye düşünüyor. Hipnozun iradenin güçlü yada zayıf olmasıyla bir ilgisi yok. Herkes hipnoza girmez ama isteyen herkes hipnoza girer. Hipnoz olmak için 3 temel şartım var, diyorum. Birincisi, istemek ama gerçekten medet umar halde istemek. İkincisi, hekime güvenmek. Üçüncüsü de hipnozla derdine çare bulacağına inanmak. Bu üç şart yerine getiriliyorsa, hipnoz altına girmemek için hiçbir neden yok. İlk seansta insanın aklında şüpheler, soru işaretleri vardır. Bunlar insanın kendini rahat bırakmasını, dikkatini toplamasını engelleyebilir. İlerleyen seanslarda bunun korkulacak bir şey olmadığını görünce biraz daha gevşiyor ve hipnoza giriyor. Tedavi için ortalama 5-6 seans yeterli oluyor.

   

 “Ben çok zekiyim; beni hipnotize edemezsiniz” diyenler var. Tam tersine, insan ne kadar zekiyse hipnoza o jadar çabuk girer. Çünkü dikkatinizi toplamanızı istiyoruz; söylediklerimizi gerçekten hissetmenizi istiyoruz. Bu da entelektüel seviye ne kadar yüksekse o kadar kolay oluyor.

   

 “Hipnozdan sonra şuur kaybına uğrar mıyım?” sorusu da sıkça sorulutor. Hasta hipnoz sırasında olanları hipnozdan çıktıktan sonra hatırlar. Ancak bazı şeyleri unutturmak isteriz; mesela daha önce dişe zor bir işlem yapıldıysa o sıkıntıyı hatırlamak istemeyebilir. Biz de bu konuda yardımcı olmaya çalışırız. Hipnozun dinle ilişkisi de oldukça merak edilen bir konu. Hemen hemen her dinde hipnotik fenomenlerin yarattığı sonuçları görürüz. Çeşitli ayinlerde şişler saplanır, bir yerlerine çiviler çakılır, bunlar hep hipnotik fenomenlerdir. Oysa hipnozun dinle bir alakası yoktur.

  

 Bu konudaki en büyük sıkıntı her hekimin hipnozu bilmesi. Aslında her hekim belli bir eğitimden sonra hipnozu rahatlıkla uygulayabilir. Ancak nasıl uyguladığı kişinin kendisine bağlıdır. Bu yöntemi uygulamak müzik aleti çalmaya benzer. Belli bir eğitimden sonra herkes bir müzik aletini çalar; geliştirmek ise kişinin ekstra çabasıyla gerçekleşir.   Kaynak: Medikal Gazete

YASAL UYARI: Bu yazı/haber/makalenin bütün yayın ve çoğaltma hakları VESTİYER YAYIN GRUBU'na aittir. Kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen iktibas edilmesi yasaktır.
Reklam
Reklam

Yorum Ekle
Copyright © 1989-2024, Vestiyer Grup, Tüm Hakları Saklıdır.