Dentiss Logo

Yusuf Arpacıoğlu: DİŞSİAD’ı bir oda, hatta birlik haline getirmek istiyoruz

Dişhekimliğinde faaliyet gösteren kişi ve firmaların çalışmalarını koordine ve teşvik edip kanunların öngördüğü çerçevede hak ve menfaatlerini korumak amacıyla kurulan DİŞSİAD, yaklaşık 12 yıldır bu görevini başarıyla sürdürüyor. Geçtiğimiz Ekim ayında yeni yönetimini seçen dernekte genel sekreterlik görevini sektörün duayenlerinden biri olan Yusuf Arpacıoğlu yürütüyor.
06.05.2008       10.38.53

 

 

Dişhekimliğinde faaliyet gösteren kişi ve firmaların çalışmalarını koordine ve teşvik edip kanunların öngördüğü çerçevede hak ve menfaatlerini korumak amacıyla kurulan DİŞSİAD, yaklaşık 12 yıldır bu görevini başarıyla sürdürüyor. Geçtiğimiz Ekim ayında yeni yönetimini seçen dernekte genel sekreterlik görevini sektörün duayenlerinden biri olan Yusuf Arpacıoğlu yürütüyor. DİŞSİAD olarak önümüzdeki yıllardaki en büyük hedeflerinin oda ya da birlik haline gelmek olduğunu belirten Arpacıoğlu, dövizdeki düşük kurun sektörde ihracatla uğraşan firmaları olumsuz etkilediğini söylüyor. Arpacıoğlu ile dental sektörün genel durumunu, ithalat ve ihracatı, merdiven altı üretimi ve yaklaşmakta olan TDB 15. Uluslar arası Dişhekimliği Kongresi (100. yıl Kongresi) ve IDEX 2008 Fuarı’nı konuştuk. 

 

 

Diş Malzemeleri Sanayici ve İş Adamları Derneği (DİŞSİAD) Genel Sekreteri Yusuf Arpacıoğlu, aynı zamanda Türkiye’nin ilk diş koltuğunu üreten RAPİDENT’in de sahibi. DİŞSİAD’ın iki dönem çalışma grubunun içinde bulunan Arpacıoğlu, bunun üç yılını genel sekterlik, üç yılını da başkanlık yaparak geçirdi. Geçtiğimiz Ekim ayında yapılan seçimlerde yedi kişilik yönetim kuruluna seçilen Yusuf Arpacıoğlu, şu anda derneğin genel sekreterliğini yapıyor.

 

Kısaca DİSSİAD’ın tarihçesinden ve amaçlarından bahseder misiniz?

  DİŞSİAD 1996 yılında diş malzemelerinin ithalat ve ihracatı, üretimi, mümessilik, bakım, onarım, toptan ve perakende satıcılığı konusunda faaliyet gösteren kişi ve firmaların bu alandaki çalışmalarını koordine ve teşvik edip bilinçlendirerek kanunların öngördüğü çerçevede hak ve menfaatlerini korumak amacıyla kurulmuş bir dernektir. 12 yıldan bu yana da bu görevlerini başarıyla yerine getiriyor. Derneğin İstanbul’da merkezi, Ankara’da ise bir şubesi buluyor. İstanbul’da 72, Ankara’da da yaklaşık 40 kayıtlı firma var. Tabii ki süreç içerisinde bu rakamlar sürekli olarak artmaktadır.

DİSSİAD olarak ağız-diş sağlığı sektörüne faydalı olmaya çalışıyoruz. Şu andaki yönetim kurulumuz son derece tecrübeli isimlerden oluşuyor. Biz Ekim 2007’deki genel kurulumuza giderken güçlü bir DİŞSİAD yaratmak amacıyla daha önce derneğin başkanlığını yapmış kişilerin yönetim kurulunda bulunmasını istedik. Derneğin ilk dört dönemki başkanları yedi kişilik yönetim kurulunda görev aldı. Yönetim kurulu başkanlığını Ferizan Peker yapıyor. Başkan yardımcısı Gökay Saraç, Ben genel sekreter, saymanımız ise Orhan Sevinç’tir. Diğer yönetim kurulu üyelerimiz ise, Arif Sönmez, Bilgehan Uçanok ve Bekir Mannasoğlu. 

Dernek olarak sektör adına yapabileceğimiz çok şey olduğunu düşünüyoruz. Az önce sıraladığımız hizmetlerin yanı sıra daha ileriye taşıdığımız hedeflerimiz bulunuyor. Bildiğiniz gibi derneklerin yapabilirlikleri sınırlıdır. Kanunlarla belirlenmiş sınırlar vardır ve onların dışına çok çıkamayız. En büyük amaçlarımızdan biri, önümüzdeki yıllarda DİŞSİAD’ı bir oda, hatta birlik haline dönüştürmektir. Önce Ankara, İzmir, Antalya gibi büyük şehirlerimizde odalar tesis ederek bunların birbirleriyle koordinasyonunu sağlamak istiyoruz. Bu hedef esasında çok uzak değil, çünkü gerekli çalışmaları yürütüyoruz. Bunun için bir kanun teklifinin TBMM’den geçmesi gerekiyor. Eğer bir oda veya birlik olursak çok daha disipline edilmiş çalışmalarla sektörün daha iyiye gideceğine inanıyoruz.

 

İthalat ve ihracatta sektörün içinde bulunduğu durumu genel olarak değerlendirebilir misiniz?

  Dişhekimliği sektöründe ithalatta şu ana kadar bir sıkıntı yaşanmadı. Çünkü dövizin çok düşük seviyelerde bulunması ithalatı kolaylaştıran bir öğedir. Normal kanuni süreç ve sistematiğin içinde ithal etmek istediğiniz herhangi bir ürünü rahatlıkla getirebiliyorsunuz. Sadece bizim sarf malzemesi dediğimiz belirli bir süre sonra bozulma riski taşıyan ürünlerin gümrükte beklemesi durumlarında bazı sorunlar yaşanabiliyor.

 

Dünyada ve ülkemizde faaliyet gösteren bütün ithalatçıların ve üreticilerin karşılaştıkları en büyük sorun Uzakdoğu. Uzakdoğu konusunda sektörümüzde birkaç yıldır ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Çünkü Uzakdoğu’da üretilen ürünlerin kalitesi ve fiyatlarını herkes biliyor. Türkiye bu ülkelerden çok düşük fiyatlarla mal ithal ediyor. Fakat bunlar gerek ülkemizde üretilen gerekse Avrupa’dan gelen ürünlerle aynı seviyelerde değiller. Ayrıca ucuz ithal edilmesine rağmen satış fiyatları da ucuz değil. Türkiye’de üretilen malların maliyetleri bu ürünlerden yüksek. Bu noktada haksız kazançlar söz konusu olabiliyor. Çalışanlara ödenenler, vergiler, hammadde temini, kiralar doğal olarak maliyetleri etkiliyor. Üretilen ürünler çok ufak karlarla satılıyor. Fakat ucuz ithal edilen ürünlerle baş edebilmek için de fiyatların aşağı çekilmesi gibi bir durum oluşuyor. Karlılığı yok eden bu unsur zaman içinde firmanın Ar-Ge çalışmalarını, daha fazla istihdamı engelliyor. Bu da sektörümüze büyük zararlar veriyor. Halbuki örneğin Uzakdoğu’dan ürün getiren firmalar ise yüksek satış fiyatları uygulayarak büyük karlar elde ediyorlar. Böyle önemli bir konuda ilgili bakanlıkların tedbirler almaları gerekiyor. Şayet bu tedbirler alınmazsa sektörün üretim yapabilme kabiliyetini yitirebileceğini düşünüyorum. Bu da ülkemiz adına büyük kayıplar anlamına gelecektir.

 

Sektörün ihracatı ise genel olarak ünit ve koltukta gerçekleşiyor. Üretim yapan 3-4 firmamız son derece başarılı rakamlara ulaştılar. İhracat yaptığımız yerler arasında Balkanlar, Kuzey Afrika, Rusya, Kafkaslar ve birkaç Avrupa ülkesi bulunuyor. Dövizdeki düşük kurun ithalatın tersine ihracatçılarımızı zor durumlarda bırakıyor. Çünkü döviz bazında yapılan anlaşmalar vardır. İhracat yapanların buna ve pazar şartlarına bağlı olarak fiyatları yukarılara çekmesi pek mümkün olmamaktadır. Düşük kur ihracat yapan firmalarımızın zarar etmelerinde başrol oynamaktadır. Neredeyse sıfır karla ihracat yapıldığını söyleyebilirim.

 

‘Merdiven altı’ olarak tabir edebileceğimiz firmaların sektördeki durumunu değerlendirerek bunlarla mücadele etme yollarından bahseder misiniz?

  Maalesef ‘merdiven altı’ olarak isimlendirdiğimiz üretim her sektörde olduğu gibi ağız-diş sağlığı alanında da mevcut. Biraz önce 3-4 firmamızın ihracat yaptığından söz etmiştim. Bu firmalar gerçekten uluslar arası normlarda her türlü belgesini tamamlayarak üretimlerini sürdürüyorlar. Ancak ‘merdiven altı’ şeklindeki üretimlerde hiçbir norm uygulaması söz konusu değildir. Bunlar genellikle aynı aileden birkaç kişinin bir araya gelip çalışması şeklinde faaliyet gösterirler. Yanlarında çalıştırdıkları kişilerin sigortaları yoktur. Tabii ki bir yerde haksız rekabet meydana geliyor. Örneğin siz Ar-Ge yapıyorsunuz, her türlü uygunluk belgesini edinip üretim gerçekleştiriyorsunuz, çalıştırdığınız her personelin sigortasını ve vergisini ödüyorsunuz, fakat bunları hiç yapmayan bir firmanın fiyatları sizin fiyatlarınızın çok altında olabiliyor. Maalesef uygun fiyat olduğundan satışlarını da rahatlıkla yapabiliyorlar. Fakat buradaki haksız rekabetin de önüne geçilmesi gerekiyor. Bu üretimlerin yapılması için bazı kanuni kıstasların bulunması lazımdır. Bu tür üretim yapan firmaların belirli koşullarda çalışabilmesi, istihdamlarının belli olması, mühendis veya teknisyenlerin buralarda bulunması gibi zorunlulukların olması ve denetlenmesi durumlarında bazı sorunların önüne geçilebilir. Tabii ki bu gibi işletmelerden ürün alan depoların ve dişhekimlerinin de dikkatli olmalarında fayda var.

 

Buna paralel olarak bir de çantacı dediğimiz ürün pazarlayan bir kesim var. Bunlarla ilgili neler söylemek istersiniz?

  Çantacılık da sektördeki çok önemli sorunlardan biri. Bildiğiniz gibi çeşitli yollarda elde edilen ürünlerin dağıtımı yapılıyor. Türkiye’de iki türlü çantacılığın yapıldığını söylemek mümkün. Bunlardan biri ithalatçı firmalardan ürün temin eden kişiler kapı kapı dolaşarak ürünleri dişhekimlerine ulaştırıyorlar. İkinci tip çantacılar ise yurtdışındaki fuarlardan  veya yasal olmayan şekillerde kaçak ve taklit ürünleri elde ederek ülkeye sokuyorlar. Bu ürünleri ayırt etmenin yolları var. Genellikle kaçak ürünler sarf malzemelerinde görülüyor. Bunların dış ambalajlarına dikkat edilmeli. Çünkü kaliteli değillerdir. Fotokopi gibidir, aslıyla yan yana getirdiğinizde bu farklılığı rahatlıkla görebilirsiniz. Bunun dışında dişhekimine taklit ürün getiren şahıslar hiçbir şekilde fatura vermezler. Çünkü taklit ya da kaçak malın doğaldır ki faturası olmaz. Ayrıca fiyatları da yarı yarıya düşüktür. Sadece bu unsurlar bile ürünün yasal olmadığını ve çantacılar tarafından illegal olarak dağıtımının yapıldığını anlarsınız. Bu noktada dişhekiminin yapması gereken tek şey ürünü satın almamasıdır. Çünkü ürünün kalitesinin ne olduğu bilinmemektedir ve sağlık açısından risklerin sorumluluğunu dişhekimi de paylaşmış olacaktır. Ayrıca taklit malı satan kadar alan ve kullanan da suçludur. Türk Ceza Kanunu’nda bu konuda çeşitli caydırıcı maddeler bulunuyor. Bunun için hekimlerimizin dikkatli olmaları, şüphelendikleri herhangi bir durumda en yakın polis karakoluna, DİŞSİAD’a ve dişhekimleri odasına bilgi vermeleri gerekmektedir.

 

Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) 100. Yıl Kongresi yaklaşıyor. Uluslararası boyutunu da göz önünde bulundurarak IDEX 2008’den neler bekliyorsunuz?

  TDB iki yılda bir İstanbul’da, aradaki yıllarda da diğer şehirlerde kongreler gerçekleştiriyor. Bu bilimsel kongrelerin bir de fuarları vardır. DİŞSİAD olarak bu fuarları IDEX adıyla düzenliyoruz. Bu yıl Türk dişhekimliğinin 100. yılı olması nedeniyle görkemli bir organizasyon olmasını bekliyoruz. Katılımcı ve ziyaretçisinin oldukça yüksek olmasını arzuluyoruz. Çünkü büyük emekler harcanıyor. TDB de yaklaşık bir yıl önce harekete geçerek gayet planlı ve programlı şekilde 100. yılı organize etmeye çalışıyorlar. Bu vesileyle kendilerine de başarılar diliyorum. Bu fuarlar genellikle sektör adına başarılı geçiyor. Fakat biz bu etkinliklere katılımın daha yüksek gerçekleşmesini istiyoruz.  Şu ana kadar gerçekleştirilen fuarlarda ortalama 3-4 bin kişilik ziyaretçi oluyordu. Bizler ise sadece bilimsel programına beş bin, ziyaretçi olarak da on bine yakın dişhekiminin iştirak ettiği kongreler yapılmasını umut ediyoruz. Çünkü ülkemizde 20 bin dişhekimi olduğu söyleniyorsa en azından yarısının bu kongreye gelmesi sağlanabilir diye düşünüyorum.

 

Yabancı katılımcılar açısından değerlendirmek gerekirse, son iki fuarda Alman firmaları toplu stand alarak katılıyor. Fakat diğer ülkelerden katılımcı firmalar çok azdı. Arzumuz dünyadaki birçok dişhekimi ve firmanın kongreye ve fuara ilgi göstermesi ve çok sayıda yabancı dişhekimi ve firmanın ziyaret etmesi yönündedir.  Mesela Balkan ülkelerinden otobüslerle bile ziyaretçiler getirilebilir. Bütün bunların gerçekleştirilebileceğine yürekten inanıyorum.    

YASAL UYARI: Bu yazı/haber/makalenin bütün yayın ve çoğaltma hakları VESTİYER YAYIN GRUBU'na aittir. Kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen iktibas edilmesi yasaktır.
Reklam
Reklam

Yorum Ekle
Copyright © Vestiyer Yayın Grubu, 1989-2021. Tüm Hakları Saklıdır.