Dentiss Logo

Depremin Görünmeyen Yüzü, Psikolojik Yıkım

Şok, korku ve çaresizlik hisleri, hayatta kalanların hissettiği suçluluk... Deprem, yaşayanlar ve tanık olanlar için üstesinden gelmesi zor travmalara neden oluyor. Bu psikolojik yıkımla nasıl başa çıkılacağını uzmanlara sorduk.
18.02.2023       12.50.35

Bir yakınını kaybetmek başa çıkması çok zor bir süreçken, tüm ailesini, komşularını ve evini kaybedenler için hayatta kalmak, sevinmeye yetmiyor. Bundan sonra nasıl yaşayacağını sorgulayanlar için cevap, kişiliklerine, inançlarına ve elbette toplumun sağlayacağı desteğe göre değişecek. Bu süreçte, afetzedelere sağlanacak barınma, gıda ve gelir desteklerinin yanı sıra psikolojik yıkımı da hesaba katmak oldukça önemli.

Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Hastanesi’nden Uzm. Kln. Psk. Begüm Demir, depremden etkilenen vatandaşlara yönelik “psikolojik ilkyardım” denebilecek faaliyetlerin nasıl gerçekleştirilmesi gerektiğini anlattı.

“Tepki ve davranışlarını kabullenin”

“Psikolojik ilk yardıma ihtiyacı olduğunu düşündüğünüz kişilere kendinizi tanıtarak ve orada yardım için bulunduğunuzu ifade ederek yaklaşmak doğru olacaktır” diyen Demir, “Kişi ile karşılaştığınızda ağlıyor olabilir, öfkeli olabilir. Bu durumları göze alarak ve sakinliğinizi koruyarak yaklaşılmalı, kişinin duygularını yaşamasına engel olunmamalıdır. Anlatmak istedikleri olabildiğince sözünü kesmeden dinlenilmeli, kişinin tepki ve davranışlarını kabul ederek yargılamadan yaklaşılmalıdır. O an sessiz kalmak ya da bir şey anlatmak istemeyebilir anlatması için zorlamada bulunmadan onunla beraber sessiz kalarak da yanında olduğunuzu hissettirebilirsiniz” dedi.

“En azından hayattasın demeyin”

Depremzede vatandaşların sorduğu sorulara doğru bilgiler verilmesi gerektiğini kaydeden Demir, “Kişiye ‘Her şey daha iyi olacak, en azından hayattasın’ gibi basit güvenceler ve gerçekçi olmayan nasihatlerde bulunmamalıdır. Şimdi ve gelecekte nasıl hissetmesi neler yapması gerektiğine yönelik yönlendirmelerden uzak durulmalıdır. Bu yaklaşım kişinin öz yeterliliğini düşürür. Kişiyi kendi ihtiyaçlarını karşılaması için cesaretlendirebilirsiniz. Bu şekilde kişinin kendisine olan güveninin artması sağlanabilir. Tutamayacağınız sözler vermemeye özen gösterin zira bu sözler gerçekleşmediğinde güvensizlik ve umutsuzluk duyguları tetiklenmiş olur. Geçmişe dair, ‘Keşke şöyle olsaydı’ gibi cümleler kurmaktan kesinlikle kaçının. Bu cümleler kişide, suçluluk, yetersizlik gibi olumsuz duygular oluşturur. Eleştirel değil empatik tutum sergilemeye özen gösterin. Bazen kişiler psikolojik ilk yardıma ihtiyaç duymayabilir veya bu yardımı istemeyebilir. Yardım istemeyen kişileri zorlamamaya dikkat edin ve sadece destek istediklerinde kolayca ulaşılabilir olun” ifadelerini kullandı.

“Hayatımızın kontrolümüzde olduğuna dair algımız zarar görüyor”

Günlerdir, depremle gelen acılara tanıklık edenler de uykusuzluk, korku ve endişeyle başa çıkmaya çalışıyor. Toplumsal travma sürecine girildiğine ve birlik olmak gerektiğine işaret eden Psikolog Dr. Gizem Sürenkök, “Bu tip dönemlerde öncelikle korku, kaygı, öfke, çaresizlik, telaş, yetersizlik, haksızlığa uğramışlık gibi duygular hissediyoruz. Hayatımızın bizim kontrolümüzde olduğuna dair algımız zarar görüyor. Kontrole sahip olduğumuzu düşünmeyi seviyoruz. Ama bu tip büyük olaylarda tam bir kontrole sahip olmadığımız gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Bu da bize kendimizi önemsiz ve güçsüz hissettirebiliyor. Dışardan gelebilecek etkilere karşı koyabilecek gücümüz olmadığına ya da bir daha hiç iyi hissedemeyeceğimize inanabiliyoruz. Bu olumsuz duygular çok insani olmakla beraber, içimizde uyanan o mücadele duygusuna, dayanışma isteğine, birilerine yardım etme ihtiyacına kulak vermemiz lazım. Bence hepimizde bu olumlu ve güçlü duygular da hakim. Sadece hangisine daha çok kulak vereceğiz, onu seçmemiz gerekiyor” diyor.

“İyileşmek için birlikte hareket etmek zorundayız”

“Yaraların iyileşmesi ciddi bir zaman alacak, bunu inkar etmenin bir anlamı yok” diyen Sürenkök, böylesine büyük çaplı afette bireysel çabalarla değil beraberce hareket etmek gerektiğine işaret ediyor: “Bu çok büyük ve geniş çaplı bir afet ve çok fazla insan bu durumdan etkilendi. İyileşmek için gerçekten birlikte hareket etmek zorundayız. Hepimizin bir işlevi var hayatta, mesela ben insanların olumsuz duygularıyla daha iyi baş etmesini sağlayabiliyorum. Başka birisi bir ürünü temin ediyor. Hepimiz bir işe yarayabiliriz, bir ucundan tutabiliriz. Yeter ki bunu birlikte yapalım. Büyük çaplı afetlerde bireysel çabalar maalesef yeterli olmuyor. Bu sayede, hep beraber iyileşeceğiz”.

Hayatta kalanlarda suçluluk duygusu…

Gizem Sürenkök, hissedilen suçluluk duygusuna da değindi: “Literatürde adı ‘hayatta kalanın suçluluk duygusu’ olarak geçen bir his var. Neden orada ben değildim de başkası vardı, ben kurtuldum ama başkalarının başına hiç hak etmedikleri şeyler geldi gibi düşünceler sonucunda ortaya çıkabiliyor. Kendimizi bu kadar benzer gördüğümüz insanlar o koşullardayken bizim hiçbir şey yapamadan uzakta olmamız bu suçluluk duygusunu tetikliyor. Ama bu suçluluk duygusuna en iyi gelecek şey, bir fayda sağlamak, desteklemek ve yardım etmek”.

Kendinize izin verin

İyileşme sürecinin zamanla olacağının altını çizen Gizem Sürenkök sözlerini şöyle noktaladı: “Bu dönemde hissettiğimiz bütün bu zor duyguları yaşamak için kendimize izin vermemiz gerekiyor. İçimize atmadan, sevdiğimiz insanlarla paylaşarak, bize destek olan insanlara izin vererek yaşayabildiğimizde, bu süreci daha az hasarla atlatabiliriz.

Yaşadığımız kaygı ve stres hiç yokmuş gibi davranmak yerine bunları kabul edip ihtiyaç anında bir soluklanmak ve her zaman üretken olamayacağımızı fark etmek de çok önemli.

Bu süreçten sonra normal hayata dönmek tabii ki kolay olmayacak ama elimizden geldiğince rutinlerimizi korumaya çalışmamız ya da en azından çocuklarımız için o rutinleri tekrar oturtmaya çalışmamız iyi olacaktır”.

Çocuklara depremi anlatmak

İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi Psikoloji bölümünden Uzm. Psk. Tuğçe Dabağer Dilek, çocuklara depremi nasıl anlatmamız gerektiği hakkında bilgiler verdi: “Yaşanılan deprem çocuklara mümkün olduğunca yalın ve gerçek bir dilde anlatılmalıdır. Bu noktada, fazla detay vermek veya bu konuyla ilgili hiç konuşmamak çocukların kafasında birçok soru işareti yaratabiliyor. Depremin, yağmur, kar ve diğer hava olayları gibi bir doğa olayı olduğunu ve ayağımızı bastığımız yerlerin zaman zaman bu sebeple hareket edebileceği şeklinde bir aktarım sağlanabilir.

Çocukların deprem ile ilgili sorduğu soruların geçiştirilmemesi ve konunun kapatılmaması önemlidir. Böyle bir yol izlendiğinde çocuk kendi hayal gücüyle bu sorulara cevap aramaya başlar ve bu durum çocuğun daha fazla kaygılanmasına sebep olabilir. Çocuklarla iletişimin ve aktarımların sınırlarına da dikkat edilmelidir. Çocuğumuzun yanında detaylı konuşmalardan, çocuğun sürekli deprem ve enkaz görüntülerine maruz kalmasından kaçınılmalıdır. Çocukların, olumsuz görüntülere fazla maruz kalması, güven duygusunu önemli ölçüde zedeleyebilir. Unutulmamalıdır ki bu süreçte çocuğun hissetmek ve duymak istediği en önemli duygu, güvenlik hissiyatıdır”.


YASAL UYARI: Bu yazı/haber/makalenin bütün yayın ve çoğaltma hakları VESTİYER YAYIN GRUBU'na aittir. Kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen iktibas edilmesi yasaktır.
Reklam
Reklam

Yorum Ekle
Copyright © 1989-2024, Vestiyer Grup, Tüm Hakları Saklıdır.