Dentiss Logo

Motosiklet Günlüğü 1

“İstanbul’dan Dubrovnik’e yol gider” Motosiklet deyip geçmeyin. Onun da otomobil gibi her zevke hitabeden türleri var. Binip de uçmak istiyorsanız “street”, caddelerde gümbür gümbür gezmek istiyorsanız “Cruser”, dağ taş tepe dolaşmak istiyorsanız “Enduro” sahibi olmanız gerek. İşte biz de 2007’nin ılık bir Haziran sabahı atladık endurolarımıza, ver elini Dalmaçya sahilleri.
16.06.2008       11.10.20

“İstanbul’dan Dubrovnik’e yol gider”

 

Motosiklet deyip geçmeyin. Onun da otomobil gibi her zevke hitabeden türleri var. Binip de uçmak istiyorsanız “street”, caddelerde gümbür gümbür gezmek istiyorsanız “Cruser”, dağ taş tepe dolaşmak istiyorsanız “Enduro” sahibi olmanız gerek.

 

İşte biz de 2007’nin ılık bir Haziran sabahı atladık endurolarımıza, ver elini Dalmaçya sahilleri.

 

İstanbul – İpsala arası gerçekten güzel bir güzergah. Cumartesi sabahının erken saatleri olduğu için de boş bir yolda ilerledik. Yol yenilenmiş ve sorunsuz. Ortalama 120 km/saat süratle bir solukta vardık sınır kapısına.

 

Bizim tarafta az bir sıra vardı. Biraz beklesek de evrak işlerimizi çok gecikmeden hallettik ve geçtik Yunanistan’a. İddiaya girmiştim Ayktu ile, Yunan uluslararsı ehliyet sormaz diye ama iyi etmemişim. Tam pasaportdan geçtim derken sordu komşu. Sorun yok hazırlamıştım zaten. Ama evraklarımı alıp sınırı geçerken bir de ne göreyim… Bir su birikintisi… Gazlıyorum derken üzerimde bir ıslaklık, vizörüm de açık ıslanıyorum bi taraftan, meğer dezenfekte edermiş Yunan bizi. Ancak vizörümü kapatabildim. Gazlayamadım da…. Islandım.  Saydım döktüm hayır duaları. Bir daha geçersem bakınırmıyım hiç…..gazlar geçerim.

 

Neyse çıktık otoyola ve açtık gazı Alexandrapolis’e doğru. Alexadrapolis şirin bir Yunan kasabası. Güzel bir sahili var. Kafeteryalar, restoranlar var sahilde. Ne kadar da benziyor buralar bizim memlekete. Bir kahve molası verdik güzel bir kafe de. Sonra ver elini Kavala.

 

Türk tırlarını geçiyoruz yollarda… Korna çalarak selamlıyorlar bizi plakaları görünce. Etrafta köyler görüyoruz. Hepsinde minareler var. Sanki bizim buralar…

 

Dedim ya bizim memlekete benziyor diye….Kavala aynı Çeşme. Deniz kenarında çok güzel bir koy. Tekneler aynı, restoranlar aynı. Hatta balıklar bile aynı. Çeşme yi bilenler Dalyan’da balık yemenin keyfini mutlaka bilir. Biz de yöreye özel bir ahtapot ızgara sipariş ettik. Oturduk temiz havayı çektik içimize bir soluk dinlendik.   

Yemekten sonra tekrar yola koyulduk. Şimdi sırada Selanik var. Hep yapmak istediğim bir şeydi bu. Selanik’e gitmek. Atatürk’ün doğduğu evi görmek. Bir evladın babasına olan borcu gibi hissederdim hep. Şimdi o Selanik’e gidiyordum işte. Heyecanlandım. Gazı açtım. Yürü bakalım çocuğum dedim altımdaki enduro’ya. Aslan gibi kükredi 1200 GS enduro ve tırmalamaya başladı yolları.

 

Bir sonraki bölüm; Selanik, Ata’nın evi.   Prof. Dr. A. Bülent Katiboğlu

YASAL UYARI: Bu yazı/haber/makalenin bütün yayın ve çoğaltma hakları VESTİYER YAYIN GRUBU'na aittir. Kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen iktibas edilmesi yasaktır.
Reklam
Reklam

Yorum Ekle
Copyright © 1989-2024, Vestiyer Grup, Tüm Hakları Saklıdır.